messengerda bir grubumuz vardı. bir gün oradan sordu kartal eah'de tanıdığı olan var mı diye. çok yakın bir arkadaşı intihara kalkışmış, oraya kaldırılmış bilgi almaları gerekiyormuş. ben de ev arkadaşımın çevresine güvendiğim için ilgilenmiştim. o olduğu için değil, birisi yardıma muhtaç olduğu içindi. sonra yardımcı olamadım, mahçup oldum. özel olarak ilgilendim durumu sordum hep. destek oldum. yine o olduğu için değildi. iki hafta sonra arkadaşının öldüğünü öğrendim. başın sağolsun demek istemiyordum, iyi hissettirecek bir şeyler bulabilmeliydim. ne buldum bilmiyorum ama benimle konuştukça hep iyi hissetti. sonra hep konuştuk. numaralarımızı alıp whatsapptan konuşmaya başladık.
bir gün ansızın '
şiir gibisin' dedim. sevdim ve hayatında önemli bir yere sahiptim. arkadaş, dost, sırdaş her neyse... bir türlü sevdiği olamadım. çırpındıkça battım belki de. bir süre konuşmadık ama ben dayanamadım yine yazdım. bu kez denemeye karar verdi. ama her büyük tartışmamızda bekleyemem dersen anlarım diyordu ve ben her seferinde daha çok kızıyordum.
temmuz'un sonunda doğum günü vardı, iş yerinden çıktıktan sonra akşama kadar birlikteydik ve mükemmel bir gündü bizim için. ağustos'un ilk günü hava karardı ve benim için bir daha aydınlanmadı. Yine 'ben senin zamanını çalmak istemiyorum' dedi ve bu kez ben tamam dedim. daha derken pişman oldum tabii. birkaç gün sonra konuştuk ama tartışmaya döndü ve olmadı. iki buçuk ay sonra akşam uçağıyla yanına gittim, 'sen yokken de ben beni sevmeni bekliyormuşum' demek için. Bir cafeden pasta siparişi verdim, içine not iliştirip kuryeyle gönderdim ve aşağıda beklemeye başladım. geldiğimi anlayamamış telefonla beni azarlamaya başladı. sonra aşağı indi ve ben ona beni sevmesini söyleyemedim. bir saat boyunca bir parkta oturduk, sonra onu evinin olduğu sokağın köşesine kadar bıraktım. sarıldık. son kez... Bir insana son kez sarıldığını bilmek aşktan daha çok acıtıyormuş sözlük. o gün paramparça olduğumda anladım.
içeri girene kadar gözlerimi yere indiremedim, sonra aynı parka doğru gitmek istedim, gidemedim. içinde bulunduğum şehirde ondan başka kimsem yoktu. ilk kez gitmiştim ve hiçbir yeri bilmiyordum. sırf gidince haber ver dedi diye, meraklanmasın diye havaalanına gittim doğruca. telefonda ev arkadaşıma durumu anlatırken utandım ağlamaya. ama tutamadım tabii. sabahın beşinde check-in bankosuna giderken son kez baktım kapıya, belki sevdiğini anlar gelir diye, gelmedi. ben de bir daha arkamı dönmedim. ama hâlâ önümü göremiyorum...
şimdi söyleyin, o mu terketti ben mi?